TOBB ETÜ İşletme Bölümü 2013 mezunumuz
ve TOBB ETÜ MED Yönetim Kurulu Sayman Üyesi Sayın Yusuf Demirtaş’ı TOBB ETÜ MED
röportajlar dizimizin konuğu olarak ağırlamaktan keyif duymaktayız.
Sizi daha yakından tanımak isteyen
mezunlarımız ve öğrencilerimiz için biraz kendinizden bahsedebilir misiniz? Yusuf
Demirtaş kimdir?
Çocukluğumdan beri hep bir şeyler
çizerdim ben. İlkokul çağlarımda her erkek çocuğun hayali olan kırmızı arabalarla
başladım ve ortaokul yıllarımda basit karikatürler çizerek devam ettim. Liseye
geldiğimde evler ve binalar çiziyordum. Üniversitede ise logolar ve daha güncel
kullanıma yönelik şeyler çizmeye başladım ve hepsine isimler verdim, hikayeler
yazdım. Pek çoğuna da kıyıp atamadım. Kimisi kapkaranlık kömürlükte çürürken,
kimisi bir kitabın ya da defterin arasından fırlayı veriyor. Aslına bakarsanız
ben gelişim hikayemi, her insanın yaşam döngüsünün orta yaşlara kadar olan
kısmını kağıda dökmüşüm: Çocukken oyuncaklar, biraz daha büyüdüğümde insanlar
ve diyaloglar, biraz daha büyüdüğümde yaşamı ve en son ise iş hayatımı.
Liseye giderken hep mimar olmak
istemişimdir. Gerçi hala da istiyorum ama hocalarımın yanlış yönlendirmeleriyle
hedeflerimden vazgeçmişim o zamanlar ve en büyük pişmanlığım olarak da halâ
bunu söyleyebilirim fakat bir gün bu bölümü okuyacağımı hayal ediyorum eğer ki
yeni bir şeyler çizmezsem :)
Girişimci ruhunuzun tohumları lisans
eğitimi gördüğünüz TOBB ETÜ’de atıldığını söyleyebilir miyiz?
Aslında Y kuşağına genel olarak
bakarsak “girişimci ruhu” bu kuşağın en önemli parçası diyebilirim. Risk almayı
seven, sınırları zorlayan, girişimci kuşak. Teknolojinin hızla gelişmesi X-Y
kuşağı arasında kocaman bir uçurum açtı. X kuşağının deyimiyle “tırnaklarıyla
kazıyarak” bir noktaya gelen neslin rahat büyüyen çocuklarıydık aslında. Tıpkı
onların dedikleri gibi kıtlık, zorluk görmedik pek fazla hayatımızda. Bu
yüzdendir ki rahatça risk alabiliyoruz. Galiba benim de girişimciliğim bu
cümlelerden ibaret. Fakat ben ülkemizin kalkınması adına en çok Y kuşağından
ümitliyim, ekonomiyi iyi yönettikleri sürece. Her zaman bu kuşak ayrımını
belirtmek için anlattığım kısa bir hikayem vardır. Babalarımızın ilk sorusu
“Bize ne kadar?” olurken bizlerin sorusu “Bize ne katar?” şeklindedir. Yani bir
harfin yumuşamasıyla aslında katı olan tüm fikirler, hayaller, planlar
esneyerek daha global ve vizyoner bir forma bürünüyor.
Dört yıldır 7Punto Tasarım ve
Matbaacılık firmasında Genel Müdürlük yapmaktasınız. Genel Müdürlüğünü yapmakta
olduğunuz firmayı yönetmenin avantaj ve dezavantajlarından bahsedebilir
misiniz?
Makamın aslında pek bir değeri yok hayatımda. Önemli olan karşıdaki
kişinin sizi kafasında nereye oturttuğudur. Ama maalesef yirmili yaşların
başında yönetici koltuğuna oturuyorsanız karşınızdaki kişiler tarafından küçük
görülme, umursanmama ihtimaliniz de bir o kadar yüksek oluyor. Bu durum o kadar
çok başıma geldi ki bir seferinde global bir firmanın iş teslimi için
gittiğimde “geri kalanını Yusuf Bey ile hallederiz biz.” cevabını aldığımda
aslında kartvizitinizde yazan bir “genel müdür” ibaresinin pek çok şeyden daha
üstün olduğunu anladım. Kartvizitimi uzattığımda ise özür dilenmesinin ise
artık çok fazla bir önemi yoktu. Yani aslında ticaretimizde bilgi, deneyim ve
kalite ne zaman unvan, tanıdık ve dürüstlükten üstün gelirse o zaman ben
kartvizitimdeki unvan kısmını kaldıracağım.
7Punto Tasarım ve Matbaacılık 25 yıllık bir aile şirketi. Sıfırdan
başlayarak bugün pek çok kurum ve kuruluşa iş yapar hale geldi. Ben üniversite üçüncü
sınıfa başladığım yıllarda çalışma hayatıma başladım ve bu da hayatımda
verdiğim en iyi karar bence. Çünkü öğrendiğimin gerçek hayattaki karşılığını,
uygulanabilirliğini ve pek çok şeyi burada öğrendim. Bugün ilk günlerimi
düşündüğümde aslında kendimi fazlasıyla geliştirdiğimi görüyorum bu da beni
daha fazla çalışmaya heveslendiriyor.
Aslında belirli kalıplara oturmuş bir firmayı yönetmenin dezavantajları
çok fazla olmaz ama tabi ki en çok zorlandığım nokta, yeni işe başlayan bir
yönetici için, personel yönetimidir kesinlikle.
2015 yılının Haziran ayında Jargon
Creative Media Design Office şirketini kurdunuz. İki ayrı firmayı yönetmenin
vermiş olduğu yorucu iş temponuzdan şikayetçi misiniz?
Mimarlık hayalime ulaşamayınca seçtiğim yeni hayalimdi aslında bir reklam
ajansı kurmak. Üniversite yıllarımdan beri hep reklamcılık sektörünü, neler
yaptıklarını, nasıl yaptıklarını takip ederdim. Detaylara her zaman dikkat eden,
farklı olmayı seven bir yapıya sahip olduğumu düşünüyorum. Üniversite
yıllarımdan itibaren bu alanda pek çok araştırma yaptım. Yerli, yabancı
sektörel dergi ve kitapları inceledim. Seminerlere, festivallere katıldım. Dört
yıl boyunca da ilgili alanda tecrübe kazanınca artık zamanı geldiğini düşündüm.
İki ayrı firmayı hâlâ yönetsem de 7Punto tarafında babamın halâ aktif olması
benim işlerimi fazlasıyla rahatlatıyor.
Yorucu iş temposuna gelince yatmaktansa koşmayı tercih ederim. Çünkü
dinamik bir iş hayatı hem keyif verici oluyor hem de gününüzün nasıl geçtiğini
anlamıyorsunuz. Ne kadar yoğunluk varsa o kadar keyif alıyorum işimden ve
inanın yorulduğumun farkına yatağa girince varıyorum.
İş temponuzun yanı sıra eğitiminizi
Başkent Üniversitesi’nde Halkla İlişkiler ve Tanıtım bölümünde Yüksek Lisans
yaparak devam ettirmektesiniz. Bu bölümde Yüksek lisans yapmak isteyen
mezunlarımıza aktarmak istediğiniz düşünceleriniz var mıdır?
Aslında eğitim hayatını pek sevmeyen bir insandım. İlkokuldan üniversite
bitene kadar hep eğitim hayatının bitmesini istedim. Derslerine çalışmayan
öğrenci oldum hep. Üniversite bittiğinde sosyal medyadan “sonunda eğitim hayatı
bitti” paylaşımları yapmıştım. Fakat olgunlaştıkça, yeni bir şeyler yapmaya
başladıkça, yeni insanlar tanıdıkça eksik yönlerinizi çok kolay
keşfediyorsunuz. Bu eksikliğe bir de eğitim hayatından gelen boşluğa düşme
hissi eklenince o boşluğu yeniden doldurmaya karar verdim. Yüksek lisans için
önce bölüme karar vermem gerekiyordu ve işimle alakalı olanını seçtim. Daha
sonra ise üniversiteye karar verdim. Aslında Türkiye ve Dünya’daki pek çok
üniversite ve benzeri bölümleri araştırdım. Mezunlarını araştırdım. Yurtdışını
çok istememe rağmen iş hayatından dolayı gidemedim, aynı şey Ankara dışı için
de geçerliydi. Dolayısıyla kendime en uygun yeri Başkent Üniversitesi olarak
gördüm. TOBB ETÜ’de böyle bir bölüm olması gerektiğini de çokça dile getirdim.
Fakat şu anda çok memnunum ve sanki eğitime yeni başlamış gibi de heyecanlıyım.
Kendini halkla ilişkiler, reklamcılık alanında geliştirmek isteyen
mezunlarımıza kesinlikle önerebileceğim bir bölüm. Çünkü ilk dönemin sonunda
şunu fark ettim ki bilmediğim pek çok şey, tanımadığım pek çok insan varmış.
Öğrendikçe günümün dolu dolu geçtiğini hissediyorum.
Bir de şöyle bir hayale sahip oldum. TOBB ETÜ’de bu alanda ders vermek.
Umarım bir gün gerçek olur.
Akademik kariyeriniz dışında
özel hayatınızda vaktinizi nasıl değerlendiriyorsunuz? Bu yoğun tempo içerisinde
kendinize zaman ayırabiliyor musunuz?
Genelde arkadaşlarım çok rahat bir
yapıya sahip olduğumu söylerler. Söylediklerinde de haklılar diye düşünüyorum. Stres
insanın iş hayatının, aile hayatının, sosyal yaşamının dengelerini bozan ve maalesef
her gün defalarca yakalandığımız bir hastalık. Dolayısıyla günlük yaşamda
herkesin en çok dikkat etmesi gereken unsur. Ben elimden geldiğince stresli
anlarda bana stres yaptıran ne ise onu bırakıp o an yapmak istediğim şeye
yöneliyorum. Bu bazen bir dost ziyareti, bazen sessiz bir mekanda kahve içmek,
bazen arabaya binip müziği son ses açıp boş boş gezmek olabiliyor ama sonunda
tekrar işime döndüğümde çok daha keyifli bir şekilde, daha rahat düşünerek
işimi halledebiliyorum. Bazen gündüz büyük molalar verip gecelere kadar
çalışıyorum ama kendime her zaman vakit ayırıyorum. Bunun için gerekirse işimi
yarım da bırakıyorum. Bu da en çok eleştirildiğim nokta aslında :) Fakat içinde
bulunduğunuz anı mutlu yaşamıyorsanız gelecek planları yapmanızın da bir
mantığı yok. Sonuçta mutluluk bir dengeden ibarettir. Önemli olan o dengeyi
sağlayabilmektir.
TOBB ETÜ MED Yönetim Kurulu
Sayman Üyesi olarak mezunlarımız ile paylaşmak istediğiniz bir şey var mı?
Bugün yeniden bir üniversite tercihi
yapacak olsam yeniden TOBB ETÜ yazardım. Hatta sadece TOBB ETÜ yazardım. Maalesef
“Bir daha TOBB ETÜ’nün önünden bile geçmem.” diyen arkadaşlarım var ama ben her
zaman şunu söylemeye çalışıyorum onlara: Burası artık kimliğimizin bir parçası.
Bugün olduğu gibi yirmi yıl sonra da öyle olacak. Umarım o gün geldiğinde
düşünceleri değişir ve gururla bahsedeceği bir üniversitesi olur. Umarım TOBB
ETÜ MED binlerce mezununu bir araya toplayan bir kurum haline gelir. Umarım
TOBB ETÜ’lüleri çok daha güzel yerlerde çok daha fazla görürüz. Umarım yirmi
yıl sonra bu satırları okuduğumuzda üzerine ekleyeceğimiz, iyileştireceğimiz
çok tecrübemiz olur. Başarı mutluluktan geçiyor. Tüm
mezunlarımızın hayatları boyunca mutluluk dengesini en iyi şekilde kurmasını
diliyorum.
Yusuf
Bey, akademik kariyerinizde ve çalışma hayatınızda başarılarınızın devamını
temenni eder, bizlerle gerçekleştirmiş olduğunuz keyif dolu röportajınız için
teşekkürlerimizi sunarız.