Fatih Ümit Çetin 20.05.2015

EA2 ÖSS TÜRKİYE 23.sü TOBB ETÜ İşletme ve Uluslararası İlişkiler Bölümü ’12 mezunumuz Sayın Fatih Ümit ÇETİN’i TOBB ETÜ MED röportajlar dizimizin konuğu olarak ağırlamaktan keyif duymaktayız.   Büyük başarılara imza atan, akademik kariyeri ile mezunlarımızın ve öğrencilerimizin idollerinden birisi haline gelen Fatih Ümit ÇETİN kimdir? Bize biraz kendinizden bahsedebilir misiniz?

Kim olduğunuz sorusu kanımca insanın hayatı boyunca karşılaşmaktan en çok korktuğu sorudur. Sıradan ve pek kimsenin de umurunda olmayacak biyografik bilgiler vermek benim için bu noktada güvenli bir kaçış yolu gibi görünse de kısaca kim olduğumu keşif sürecimden bahsetmek istiyorum. Kendimi akışkan bir kimlik taşıyıcısı olarak görüyorum. Üniversite öncesinde dar ve homojen bir sosyokültürel çevrede yaşamış biri olarak aynı kalmanın temkinli doğasına sığınmak yerine üniversite hayatımı değişmenin bir vesilesi olarak gördüm. Gerek akademisyen, gerekse benim gibi öğrenci olsun her dokunduğum kişiyle kendimi yeniden var edebileceğime ve hepsiyle ömür boyu sürecek ilişkiler geliştirebileceğime inandım. Bu minvalde toplumsal mozaiğin her rengiyle özgürce ve herhangi bir kurumsallaşmış veya katılaşmış bir önyargıya yer olmaksızın temsil edildiği TOBB ETÜ ailesi hayatımın kıyassız en güzel günlerini verdi bana. Yenilenme ve kendini gerçekleştirebilme tutkum tabii ki her rüzgârla başka bir yere savrulmak anlamına gelmiyor Daha ziyade bu, karakterimin üzerinde temellendiği birkaç sabite dışında temelsiz ön kabullerden gerçekliğin karmaşık ve çok yönlü evrenine daha çok girebildikçe sıyrılabilmek arzusudur. Sonuç olarak kapsayıcı, önyargısız, çok yönlü ve eleştirel bir birey olabilmeye çabalıyor olmam benliğimin en önemli tanımlayıcısıdır.  

TOBB ETÜ’de lisans hayatınıza İşletme Bölümünde başlayıp Uluslararası İlişkiler Bölümünden çift anadal yaptınız. TOBB ETÜ’nün tarihinde 4.00 ortalama derecesi ile mezun olan ilk öğrencimizsiniz. Başarı dolu bu dönemle ilgili olarak sevgili takipçilerimize aktarmak istediğiniz okul yaşamları boyunca faydalanabilecekleri tecrübeleriniz ve tavsiyeleriniz nelerdir?

Tecrübe aktarımı değil lakin birkaç tavsiye vermek isterim. Benim gördüğüm şöyle bir eğilim var; üniversite eğitiminin birçok kişi tarafından kaçınılmaz kötülük olarak görülmesi. Hayata erken atılmak gibi idealleştirilen bir diskur etrafında bu yıllar olabildiğince hızla geçirilmek isteniyor ve sonuçta elde sevmemenize rağmen yıllarınızı gömdüğünüz fiziki bir mekandan ibaret kalıyor üniversite. Bana göre bu yıllar farklı insan hikayeleriyle iç içe geçerek, farklı bakış açılarına temas ederek kişilere ve olaylara yaklaşımın değiştirilebileceği, daha kapsayıcı kılınacağı çok değerli bir hayat faslı. Ayrıca bu dönem dolu dolu geçirilebildiği takdirde hem eşsiz kişilerle tüm ömre uzanacak dostluklara kapı aralayacak hem de bavulunuzda her yere sizinle gelecek her an özlemle anacağınız hatıralar biriktirmenize imkan sağlayacaktır. Kısacası yalnız girdiğiniz bu kapıdan yine yalnız ve aynı olarak çıkıyorsanız şahsi fikrim heder edilmiş bir 4-5 yıldan başka hiçbir şey olmayacaktır elinizde. Bir diğer nokta da pek çok kişi için formal eğitimin son aşamasını temsil eden üniversite yılları bu yönüyle de ciddi bir önem taşımaktadır. İş hayatının bunaltıcı yoğunluğu ve biraz sorgulanmadan parçası olunan kolektif biçimde üretilmiş eğlence kalıpları ve kaçış mekanları bireylerin kendilerini yenilemelerinin, öznellikleriyle çok daha uyumlu aktiviteler gerçekleştirebilmelerinin önüne geçiyor gözlemlerime göre. Bu sebeple gerek çok çeşitli topluluk etkinlikleriyle gerekse de kişisel aktarımlar yoluyla farklı alanlara yönelmek, kendinizi bulabileceğiniz hobiler edinmek çok önemli ve bunun için de en müsait mecra üniversite yılları diye düşünüyorum.     Son olarak benim gibi sosyal bilimlerde eğitim almakta olan arkadaşlarım için bir tavsiyem olacak. Lisans yıllarında bu pek iyi anlaşılamıyor ama tek bir disiplinin size kazandırdığı perspektif maalesef gerçekliğin karmaşık doğasını kavrayabilmek için çok yetersiz kalıyor. Birbirlerinden çok farklı formlarda görünen disiplinler aslında bilimlerin aydınlanma ile başlayan tarihsel gelişim serüveni içerisinde pratik sebeplerden ötürü farklılaşmış uzmanlık dallarına dönüşen ama felsefi temellerde iç içe geçmiş olan kompartmanlardan ibaret. Sanılanın aksine bunları birbirinden ayıran sınırlar çok muğlak. Bu sebeple çok çeşitli alanlara bir şekilde bulaşmak, farklı bölümlerden dersler almak ve kendi alanınız dışındaki konularda da olabildiğince kendinizi geliştirmeye çalışmak bence çok hayati. Ben çift anadal yapmış olmakla bunu kısmen de olsa gerçekleştirdim diye düşünürdüm hep ama tekrar o sıralara dönebilseydim çok daha disiplinlerarası bir ders portfolyosu oluştururdum. Bu noktada tek tesellim hala eğitim hayatımı sürdürüyor ve dolayısıyla bu imkanı tamamen yitirmemiş olmam.   

Ortak Eğitimlerinizi gerçekleştirdiğiniz kurumlardan iş teklifi aldınız mı?

Benim aslında akademik bir hayata esas olarak yönelmem ilk ortak eğitim tecrübemin ardından oldu. TOBB’da geçirdiğim ve çok da sevdiğim 3-4 aylık süre zarfında profesyonel hayatta kendimi daha mutlu hissedeceğim yerin özel sektör ve kamu kurumları değil, üniversiteler olduğuna inandım. Zaten yavaş yavaş belirmeye başlayan akademik bir kariyer hedefi Hocalarım ve TOBB’daki büyüklerimin de tavsiyeleriyle daha da güçlendi. Bu durumun farkında olan amirlerim de benden çeşitli başlıklarda araştırmalar yapmamı ve raporlar yazmamı talep ettiler ve böyle geçirdim ilk staj hayatımı. Oradan ayrılırken de ileride benimle çalışmaktan çok memnun olacaklarını ama beni başarılı bir akademisyen olarak görmenin kendilerini çok daha mutlu edeceğini söylediler. Sonraki ortak eğitim dönemlerinde de çalışacağım yerlerin birincil hedefime daha çok hizmet edecek özellikte olmasına dikkat ettim. Dolayısıyla herhangi resmi bir iş teklifi almadığımı söyleyebilirim.   

Mezuniyet konuşmanızda da belirttiğiniz üzere iş hayatına atılmak yerine akademik kariyerinize devam etmeyi tercih ettiniz. Şu anda Koç Üniversitesinde Uluslararası İlişkiler Bölümünde yapmakta olduğunuz Yüksek Lisansınızı da bölüm birincisi olarak tamamlamak üzeresiniz. Akademik kariyer yapmak isteyen takipçilerimize bu süre zarfında edinmiş olduğunuz tecrübelerinizi aktarabilir misiniz? 

Akademik dünyada kariyerlerini sürdürmeyi hedefleyen arkadaşlarıma özellikle iki konuda tavsiyem olacak. Öncelikle akademik hayatın ziyadesiyle yorucu ve uzun olduğunu itiraf etmeliyim. Her şey yolunda gitse bile yüksek lisans ve doktora eğitiminiz toplamda 6-7 yıl sürüyor ve bu süre zarfında çok ağır bir tempoya girmeniz gerekiyor. Parçası olduğunuz üniversitelere bağlı olarak değişse de bu sürede harcadığınız emeğin çok altında maddi kazanımlarınız olduğu, farklı kariyer yollarında çok daha güvenceli olacağınız ve hayatı erteliyor olduğunuz hissine kapılabiliyorsunuz. Benim yüksek lisansa beraber başladığım arkadaşlarımın yarıdan fazlası şimdiden farklı iş kollarına kaydılar bile. Çok ciddi derecede adanmışlık isteyen bu yola girmeden önce psikolojik olarak buna hazır olmak çok önemli diye düşünüyorum ve lisanstaki arkadaşlarımın önce bu fikri tam olarak içselleştirmiş olmaları tavsiyesini verebilirim.  Doğa bilimleri ya da mühendislik alanlarındaki işleyişi bilmediğim için ikinci tavsiyemi sadece benim gibi sosyal bilimlerle ilgilenecek olan arkadaşlarla sınırlı tutuyorum. İkinci soruda da vurguladığım gibi disiplinlerarası bir bakış açısı geliştirmek ve birikiminizi çeşitli alanlardaki okuma ve literatür takibiyle beslemek çok önemli. Sınırları cesurca aşabilen, dallar arası geçişliliği kolaylıkla yapabilen akademisyenler aslında bu dünyayı fikirleriyle etkileyebilen, dönüştürebilen kişiler. Max Weber, Immanuel Wallerstein, Noam Chomsky gibi hemen hemen herkesin aşina olduğu kanonik figürler bunu başarabilmiş ve akademinin gelişimine yön vermiş ve hala vermekte olan insanlar. Üretken ve başarılı bir akademisyen olmanın buradan geçtiğine inanıyorum. Dolayısıyla bu hususun olabildiğince erken farkında olmak ve gelişiminizi ona göre yönlendirebilmek çok önemli diye düşünüyorum.  

Amerika’da birçok üniversiteden doktora için kabul aldınız. Tercihinizi University of Massachusetts-Amherst olarak mı yapmayı düşünüyorsunuz? 

Özel bir sebebi yok ise bu üniversiteyi seçme nedeninizi öğrenebilir miyiz? Siyaset Bilimi eğitiminde son yıllardaki trend maalesef teorik ve felsefi çalışmaların giderek zemin kaybettiği, ikincilleştirildiği istikamette ilerliyor. Avrupa bu konuda kısmen daha iyi ama orada da burs imkanları Amerika’ya nazaran çok daha sınırlı. Bunun yanında kurumsal farklılıklardan ötürü doktora sürecinin Amerika’da Avrupa’ya nazaran çok daha uzun sürdüğü ve bu sebeple pek çok üniversitenin işe alım sürecinde Amerika doktoralı adaylara daha çok şans vermeye eğilimli olduklarını fark edince benim için Amerika’daki programlar bir hedef haline geldi. Fakat maalesef Amerika’da da teorik tarafı güçlü olan program sayısı çok az. University of Massachusetts-Amherst bu noktada güncel sosyal ve siyasal teorilerde uzmanlık geliştirebileceğim nadir okullardan biri olduğu için kabul aldığım diğer okulların yanında benim için tercih haline geldi.   

Doktoranızı yaptıktan sonraki hedefleriniz nelerdir?

Gerçekliğin farklı boyutlarını görebilen akademisyenlerin toplumların ekonomik, sosyal, kültürel ve siyasal alanlarda ciddi ilerlemeler kaydetmesine vesile olabileceklerine hep inandım ve böyle biri olma hayaliyle bu yola çıktım. Zaman içinde bu değişir mi sanmıyorum ama şimdiki görüşüm doktora eğitimim sonrasında Türkiye’ye geri dönmek ve buradaki bir üniversitede akademisyen olarak çalışabilmek. En güzel günlerimi TOBB ETÜ çatısı altında geçirdiğim için de bu kurumun TOBB ETÜ olmasını, mezun olduğum üniversiteye Hoca olarak dönebilmeyi çok isterim.  

Akademik kariyeriniz dışında özel hayatınızda vaktinizi nasıl değerlendiriyorsunuz? Bu tempo içerisinde kendinize zaman ayırabiliyor musunuz?

Şu an yüksek lisans tezimi yazmakla meşgul olduğum için aslında zamanım çok katı bir şekilde programlanmış değil. Biraz teze bakıyor, biraz ara verip müzik dinliyor çeşitli edebi ve sanatsal yazıları okuyorum. Çalışma masamda ve bilgisayar başında olmadığım zamanlarda ise ara sıra da olsa Koç Üniversitesi’ndeki Kültür Merkezi’ndeki etkinliklere katılıyorum. Ama boş vaktimin çok büyük bir kısmı arkadaşlarımla sohbetlerde geçiyor. Ankara’daki en yakın dostlarımın birkaçı benimle birlikte Koç’da yüksek lisans yapıyor, bazıları da İstanbul’da çalışıyor. Koç’dakilerle her an birlikteyiz ve diğerleriyle de hafta sonları sık sık buluşuyoruz. Bu yüzden kendimi gayet şanslı hissettiğimi ve çok güzel bir 1.5 yıl geçirdiğimi söylemeliyim.     

“Şimdi ayrılıyoruz ama bu birlikteliğimize yalnızca bir es vermektir.” Bıraktığımız gibi bulmak, uğurlandığımız gibi karşılanmak ümidiyle ….” sözünüz ile mezuniyet konuşmanızı sonlandırmıştınız. Derneğimize büyük sorumluluklar düştüğünün bilincindeyiz. TOBB ETÜ Mezunlar Derneği’nden beklentilerinizi öğrenebilir miyiz?

Üniversite aidiyetinin sürekliliği, kurulan ilişkilerin devamı ve bu yuvada yaşanılan güzel anıların yeniden tazelenmesi için Mezunlar Derneği çatısı altında düzenlenen etkinliklerin elzem olduğunu düşünüyorum ve bunların sayısının artması gerektiğine inanıyorum. TOBB ETÜ 6-7 dönemdir mezun vermekte ve mezunlarımız arasında çok çeşitli hayatlar kurmuş olan kişilerin sayısı epey fazla. Bu sebeple mezun-öğrenci buluşmaları düzenlenerek karşılıklı etkileşimin ve tecrübe aktarımının sağlanması çok güzel olur bana göre.   

Fatih Bey, akademik kariyerinizde başarılarınızın devamını temenni eder, bizlerle gerçekleştirmiş olduğunuz keyif dolu röportajınız için teşekkürlerimizi sunarız.